Dünya Kadınlar Günü’nün kökeni ve bugünü

İki gün sonra kurumlarda ve sosyal medyada sıkça “Dünya Kadınlar Günü” kutlamalarına tanıklık edeceğiz ancak öncesinde bu konuyu konuşalım ve kurumlara vereceğimiz mesajları buradan oluşturalım istiyorum. Dünya Kadınlar Günü’nün kurulmasına yönelik itici güç, hazır giyim işçisi olan kadınların greve gittikleri ve çalışma koşullarını protesto etmek için New York’ta yürüdükleri 1908 yılına dayanıyor. Hatta Dünya Kadınlar Günü’nü oluşturmanın kaynağı paylaştığım afişe kadar uzanabiliyor. Kabul etmek gerekiyor ki; Dünya Kadınlar Günü kutlamalarının kökeni bugün gerçekleştirilenlerden çok daha farklı ve mesele sadece kadın meselesi değil. Meselenin “iş” meselesi olduğunu da anlamak gerekiyor.

Ekonomilerin ve toplumların gelişmesi için cinsiyet eşitliğinin şart olduğunu iddia edenler kadar kadın ve erkeğin farklı olduğunda ısrar edenler bulunuyor. Her iki taraf, görüşünü diğer tarafa kabul ettirme çabasında olduğundan henüz uzlaşmaya varıldığına tanık olamıyorum. Dünya Kadınlar Günü’nün çıkış noktası ile bugün gelinen noktayı değerlendirdiğimde büyük bir farkla karşılaşıyorum: İş yerinde eşitlik, hiç kimsenin cinsiyet, yaş, ırk veya herhangi bir faktöre bağlı olarak ayrımcılıkla karşılaşmaması veya korkmaması gerektiği anlamına geliyor.

Ayrımcılığın doğrudan olması gerekmiyor; gizlenmiş veya dolaylı olarak da çalışma ortamlarına girdikleri biliniyor ki hepimiz bu durumlarla karşılaşıyoruz. Eşitlikçi bir iş yeri oluşturma konusunda iş dünyasının söylemlerini eyleme dönüştürmede yetersiz kaldığını paylaşmak istiyorum. Yapmış olmak için yapılan konuşmalar, vermiş olmak için verilen hediyelerle, kutlamış olmak için yapılan kutlamalarla, indirimler ve kampanyalarla “kadınlar günü” altında “kadın” yeniden değersizleştirilebiliyor. Çoğu zaman, kurumlar eşitliğe sadece “ödeme-maaş” merceğinden bakıyor. Oysa eşitliğin sadece ücretle ilgili olmadığını, başka eşitlik biçimleri olduğunu hatırlamak gerekiyor.