Depremden neler öğrendik? 

Türkiye’nin en ağır tablolarından birinin yaşandığı 6 Şubat depreminin üzerinden bir yıl geçti ancak bölgede pek çok yönden aksamalar sürüyor. Doğal afetler 2000 yılından 2020 yılına kadar yüzde 800 arttı. İklim krizi ve küresel ısınma insan kaynaklı afetler de dünyayı etkilemeye başladı. Salgın hastalıklar, yangınlar, seller, depremler, kuraklık gibi art arda yaşanan afetler artık toplum olarak çok riskli koşullarda yaşadığımızı bize sürekli hatırlatıyor.

Dünyaya zarar verdiğimiz ve yönetemediğimiz bir çağda benzeri afetlerle karşılaşmaya devam edeceğiz. Bu nedenle hazırlıklı olmalıyız. Hazırlıklı olmak için de sanki hiç felaket yaşanmamış gibi kaldığımız yerden devam edemeyiz. Depremlerin bize öğrettikleri üzerine çalışmalı ve aksiyon almalıyız.

Maalesef 1999 yılında yaşadığımız depremdeki hataların 6 Şubat depreminde de tekrarlandığını, daha önce hiç karşılaşmadığımız hataların yapıldığını gördük. Peki depremlerden neler öğrendik?

  • Depremin hangi saatte olduğundan hangi mevsim ve hangi hava durumunda olduğuna kadar her birinin ayrı planlanması gerektiğini öğrendik. Depremin meydana geldiği andaki şartların her birinin ayrı kriz yönetimi gerektirdiğini de.
  • Ana önceliğin ilk 48 saatte hayat kurtarmak olduğunu.
  • Sadece depremden etkilenen insanlar ile bölgeyi tekrar ayağa kaldırmanın mümkün olmadığını.
  • Yaşadığımız coğrafyada depremden kaçamayacağımızın aşikâr olduğunu, bu nedenle deprem öncesi, anı ve sonrası için hikâyeyi doğru kurgulamamız gerektiğini.
  • Depremde cep telefonu şebekelerinin kullanılamadığını, bunun nedenlerini iyi anlamak ve aynı sorunları yaşamamak için önlem almamız gerektiğini. Yani var olan şebekelerin bir röntgenini çekmemiz gerektiğini.
  • Toplumsal dayanışmamızın takdir edilecek düzeyde olduğunu ancak vicdani sorumluluk sırasında doğru planlama yapılmadığında, deprem bölgesine giden ve yardım etmek isteyen insanların da depremzedeye dönüşebildiğini.
  • Afete dayanıklı şehir olmadıkça, biz sabahtan akşama kadar çalışsak bile koordinasyon eksikliği, operasyon eksikliği ve dolayısı ile şehircilikle ilgili problemler yaşamaya devam edeceğimizi.
  • Farklı alanlardan mühendisler, oda yetkilileri, üniversiteler, sektör profesyonelleri, STK’lar, dernekler gibi değişik grupların birlikte çalışmalar yapmaları gerektiğini.
  • Yapı sektörünün daha profesyonel bir hale getirilmesi için yeni yaptırım ve sorumluluklara ihtiyaç olduğunu.
  • Yatırımcıların sorumluluğu büyük, çünkü onlar neyi istiyorlarsa mimarlar, mühendisler isteneni teslim ediyorlar. Eğer bunu değiştiremezsek yıllarca bu konularda eyleme geçemeyeceğimizi, sadece konuşmakla kalacağımızı.
  • Deprem bilincinin geliştirilmesi gerektiğini, sivil toplumu ve kamuyu nasıl daha iyiye götürebiliriz sorusu üzerinden hareket etmemiz gerektiğini.
  • Ülkenin gündeminden imar affı ve benzeri uygulamaların tümden çıkartılması gerektiğini.
  • İnsanların yaşam alanlarını kalıcı şekilde terk etmek zorunda kalmadan şehirlerine, kültürlerine ve doğal varlıklarına sahip çıkabilmelerini sağlayacak nitelikli geçici barınma koşullarının sağlanması gerektiğini.
  • Ekonomik gelişmeler neticesinde düşen alım gücü ve içinde bulunulan enflasyonist ortamın toplumun geniş kesimleri için krediye erişimde büyük engel teşkil ettiği ortada. Ülke genelindeki kentsel dönüşüm konusunda sadece İstanbul’daki ihtiyacın karşılanmasının bile kapsamlı finansal çözümler gerektirdiğini.
  • Deprem kimlik belgesiyle konutları daha güvenilir hale getirebileceğimizi. Son deprem yönetmeliğine dahil edilecek deprem kimlik belgesi ile konutların sağlamlığının belgelenebilir olabileceğini ve satın alacak kişilerin şeffaf bir şekilde bilgilere ulaşabileceğini.
  • İnşaat sektörünün genelinde eğitim, denetim ve sorumluluk gibi alanlarda zaaflarımız büyük. Son depremlerde de bunun örneklerini derin bir acıyla tecrübe ettik. Ülkemizde 400 binden fazla müteahhit bulunuyor ve bunların bir kısmı bırakın teknik eğitimi, hiç eğitim almamış kişilerden oluşuyor. Öncelikle, 2019 yılında yapı müteahhitlerinin ekonomik, mali, mesleki ve teknik yeterliklerine göre sınıflandırılması için çıkarılan ‘Yapı Müteahhitlerinin Sınıflandırılması ve Kayıtlarının Tutulması Hakkında Yönetmelik’, yurt çapında etkin ve taviz verilmeden uygulanması gerektiğini.

Yarını konuşabilmek için bugün yapmamız gereken şeyler var

Depremler evde veya işte büyük hasara neden olabileceğinden, kimsenin zarar görmemesi için önceden planlama yapmak panik ve kaostan kaçınmaya yardımcıdır. Hazırlık anahtardır. Ne yazık ki, evlerimiz kadar birçok işletme bu tür bir doğal afete hazırlıklı değil ve çalışanlarını risk altında bırakıyor. Oysa iş yerlerini depreme hazırlamak, evimizi hazırlamak kadar önemlidir. Şimdiden planlama yapmak, çalışanların güvenliğini artırabilir ve olaydan sonra iş sistemlerinin çalışır durumda kalmasına yardımcı olabilir. Depreme hazırlanmanın zamanı gelecek hafta veya gelecek ay değil, ‘hemen’dir.

İşletmeler depremden hemen sonra afet ve acil eylem planı eğitimine ağırlık verdi ama bu talep de hızla geriledi. Afete sadece eğitimle hazırlanamayacağımızı biliyoruz değil mi? Her işletme afet yönetimi konusunda görev alacak ekiplerini belirlemeli, acil eylem planını oluşturmalı, takibini yapmalı, ofis ve fabrikadaki tehlikeleri tespit etmeli, bu tehlikelerin giderilmesi için atılacak adımları çıkarmalı, görevli ekipler oluşturulduktan sonra her ekibin alanına göre örneğin; ilk yardım, arama-kurtarma, söndürme, vb. eğitimlerden geçmesini sağlamalı. Bütün bunları baştan inşa ederken depremle kaybolduğunu fark ettiğimiz iş ahlakını da yeniden kazanmalı. Gördük ki deprem kadar cehalet, ahlaksızlık öldürüyor. İşimizi layıkıyla yerine getirmemiz gerekiyor.

Podcast olarak dinlemek için: https://open.spotify.com/episode/16vIa7QBVClZbOfNTiObMQ?si=jz2h5rbHRLuxWujIMeYU7w

Independent Türkçe’den okumak için: https://www.indyturk.com/node/696301/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/depremden-neler-%C3%B6%C4%9Frendik