Geleceğe hazır mıyız, insan dönüşüme ne kadar hazır?

Teknoloji, sürekli boyut değiştirerek birinci sanayi devriminden bu yana gerçekleşen tüm sanayi dönüşümlerinin temelinde yer almıştır ve insan doğası ile kimliğinin yeniden oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. İnsan teknolojiyi, teknoloji de insanı baştan yaratmaya, tanımlamaya ve dönüştürmeye devam etmektedir.

Artık doğayla uyumlu yaşamanın ne demek olduğunu bilmiyoruz; beslenmemizden oyunlarımıza, makinelerimiz de dâhil olmak üzere, neredeyse her şey bilim ve tekniğin bir ürünü ve neredeyse hiç kimse, yeni hayırlarını/nimetlerini beklediğimiz bilimsel keşif yarışını durdurmak istemiyor. Aynı zamanda iktidarın her yerde olduğunu ve toplumun hukuku, ahlâkı temel alan kurumlardan çok ekonomik rekabetin gerekleri, planlamacıların programları ya da reklam kampanyaları tarafından yönetildiğini hissediyoruz.” (1)

Teknoloji, insanı dünyadan ayırarak, insan deneyimlerinden giderek uzaklaşmasını sağlamaktadır. Tüm bu genetik modifikasyon teknolojisi, bugünün dünyasında insanın hayatına anlam veren tüm değerlerin risk altında olduğunu göstermektedir.  Bağımlılık, sosyalleşememe, yaşamı beğeniler için rekabete dönüştürme, yanlış bilgilendirme, öfke, dijital obezite, dikkat süresinde kısalma, dijital feodalizm ve politik kutuplaşmayla kendini büyüten teknoloji şirketleri, insan yaşamını değerleriyle hizalamaktan uzaklaştırmaktadır. İnsanı engelleyen sorunların teknolojik olmaktan ziyade sosyal ve davranışsal olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenle sosyoloji, antropoloji, psikoloji ve endüstriyel tasarım gibi alanlar, insanın geleceğini nasıl düşündüğünü, tasarlayıp yönettiğini belirlemek için mühendislik ve teknoloji ile ortak hareket etmek zorundadır. Dijital yaşamın gelişimini yönlendirmek için gereken ahlâki çerçeveyi tartışmaya başlamanın ve insan ile hızla gelişen robotik versiyonlar arasındaki farkı ifade etmenin zamanı gelmiştir. İnsan sonunda tamamen bilinçten, gizemden, maneviyattan ve ruhtan yoksun bir tür olmak istemeyecektir.

Dijital dönüşüme fabrikadan değil insandan başlanmalıdır. Önce “insanın dönüşümü”  sağlanmalıdır. Nitelikli işgücü ihtiyacının kazanımı ise eğitim sistemindeki reformlar ile mesleki ve teknik eğitimlerin verilmesiyle, soft (beşeri) becerilerin kazandırılmasıyla uzun vadede çözüme kavuşabilecek bir sorundur.

Rutin ve tekrarlayan işler için işçilik ihtiyacı azalacağından verimliliği artırmak amacıyla teknolojiyi kullanabiliriz ancak sistemleri kurarken insan niteliklerini ve etkileşimlerini göz ardı edemeyiz. İnsanlara insan gibi davranmayı sürdürmeliyiz. Hiçbir çalışandan “iş yerinde bir robot gibi hissediyorum” veya “bu görevi bir robot gibi yapıyorum” sözlerini duymak istemeyiz. Ne çalışanlara makine gibi davranarak sadece ne ürettiklerine odaklanabiliriz ne de başarılarının göz teması, dokunma ve iletişim gibi soft becerilerle geleceğini unutabiliriz.

Zaman değişse de, geçmişin geleneksel iş yapış yöntemleriyle bugünün iş yapış şekilleri bariz bir zıtlık oluştursa da şirketler, insan fikirleriyle başarılı olurlar. Dijital dönüşüme rağmen insan kaynağı, makinelerden her zaman daha üstündür ve onu üstün kılan belirli becerilere sahiptir. Çünkü, insanlar robotların yaratıcıları ve ustalarıdır.

Teknoloji geçmişimizi anlamamıza yardımcı oldu ve geleceğimizin yolunu belirliyor: “Asıl soru, geleceğe hazır mıyız, insan dönüşüme ne kadar hazır?” İnsanı şimdiye kadar düşünülenden daha farklı bir insan anlayışıyla ele almaya, dönüşümün odağına insanı koymaya hazır mıyız?

 

KAYNAKÇA: