Plaza hayatı bize göre mi?

Hayatta kalmak insanın içgüdüsel olarak karşı koyamadığı en güçlü duygulardan biridir. İnsan tarih boyunca doğada var olma mücadelesi vermiş, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmenin yollarını aramıştır. Doğa karşısındaki zor durumunu aşmak için bugünkü yeteneklerini edinmiştir.

Sanayi Devrimi ile tarımdan kopuş hızlanmış, makineleşme ile fabrikalar hayatımıza girmiştir. Sadece ekonomi değil, sosyal yapı da bu devrimden etkilenmiş, insan hızla özünden uzaklaşmaya başlamıştır. Karın tokluğuna fabrikalarda çalışma başlamış, el emeği meslekler terk edilmiş, insan en büyük ilham kaynağı olan doğadan hızla uzaklaşmıştır. Türkiye’de köyden kente göç eden ancak ne köylü kalabilmeyi ne de şehirli olabilmeyi başaran insanımız gibi uyumda zorlanmıştır.

İnsanın doğada başlayan yaşamı teknoloji ile, teknolojik donanımlı büyük binalara endeksli bir hâle gelmeye başlamıştır. Bu süreç insanları yalnızlaştıran ve kendilerine yabancılaştıran bir hâle getirmiştir. (1)

Bir ağacın meyve vermesinin temel şartı ağacın kökle yani görünmeyen toprak altıyla ilişkisini devam ettirmesidir. Kökünden çıkan bir ağaç maalesef varlığını devam ettiremez. Bu ilişkiyi insana uyguladığımızda tam bir ölümden bahsedemezsek bile bir “solma”, “sararma”, “çürüme” veya “yerini beğenmemeden” bahsetmek pekâlâ mümkündür. Başarılı ve mutlu bir insanın mutlaka yerine getirmesi gereken ilk şart onun köküne bağlı olmasıdır. (2)

Oysa bugün kendi kimliğinden ve köklerinden uzaklaşan, büyük şehrin rahatlığına, lüksüne, konforuna, teknolojisine ayak uydurmaya çalışırken plazalarda kendi olmaktan uzak hayat süren birçok çalışan vardır. Aslında öyle yetişmediği ve öyle yaşamadığı hâlde yüksek katlı, cam kaplı binanın içinde başka birine dönüşen; plaza ortamına göre konuşan, tavır takınan, adeta mahalle baskısına maruz kaldığı için kimliğini saklayan kişiler sayıca fazladır. Ait olduğu gelir düzeyindeki toplumsal sınıftan ayrışma çabası içinde olan, yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyen civciv misali insanları hor görerek nezih bir hayat sürdüğünü göstermeye çalışan kimi plaza insanında gözlenen bu yaklaşımı dünyaca ünlü Avusturyalı psikiyatrist Alfred Adler’in buluşu olan kompleksin tanımı ile hatırlamak gerekir: Adler’e göre kompleks; kişinin kendisini başkalarından daha değersiz, yetersiz, beceriksiz hissetmesine neden olan karmaşaya verilen isimdir.

Çalışma hayatının ilk yıllarında kişiye cazip gelen plaza hayatı yaş ilerledikçe ve tecrübe geliştikçe sıkıcı hâle gelir. Kişiye sıkıştığı yerden bir çıkış noktası aratır. Modern, özenilesi görünen hayat pencereye de, güneşe de hasret bırakır. Doğayla iç içe yaşadığında daha mutlu, daha sağlıklı ve daha yaratıcı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış insan, plazada dar bir alana sıkışıp kalır. Masası kadar bir alanda var olur. Koca camlı, gösterişli, yapay yeşillikli, süs havuzlu binalarda klima savaşları ve asansör kuyruklarına mahkûm olur. Adeta suni yaşam ünitesinde, dışarıda devam eden hayattan izole, dış dünyayla zaman anlamında bağlantısı kesilmiş bir şekilde, stres ve sıkışma hissi içinde üretkenlikten uzaklaşır.

İnsan ontolojik (varlık felsefesi) olarak doğanın bir varlığıdır, doğa içinde yaşamak için var olmuştur. Bugün doğadan kopuk yaşanan bütün yaşamlar insan yaratılışına aykırı ve ona zarar vermektedir. Günümüz modern yaşamının insanın mutsuzluğuna daha da katkıda bulunması bunun en büyük göstergesidir. (3)

Ben zor olsa da insanın özüne dönüş yolculuğuna çıkacağına inananlardanım. Kendisini yoran ortamlardan ve fazlalıklardan arınmak isteyeceği zamanı bulmak için çabalayacağına, bir şey olmak için, bir şeyleri ertelediğini fark ettiğinde hayatının anlamını kovalayacağına da… Bir gün kendi özüne ve çevresine yabancılaştığını fark eden herkes, esas geldiği yer olan doğanın yolunu tutacak, kendi içine kapalı hayattan zamansız ve mekansız bir ortama yönelecek, plaza hayatını terk edecektir. Bu vesileyle esnek çalışma yakın zamanda yeni disiplin ve kurallarıyla en çok konuşacağımız konuların başında gelecektir.

Kaynakça:

  • Mekansız Zamanlar Zamansız Mekanlar Arasındaki Plaza Çalışanı Beyaz Yakalar, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, Yrd. Doç. Dr. Şebnem Gürsoy Ulusoy, 2018
  • Heidegger’de Köklere Bağlılık (Ortsverbundenheit) Kavramının Tahlili, Arslan Topakkaya
  • Paganizm – Erhan Altunay