Şirketlerde her şeyi bilenlerle nasıl başa çıkılır?

Her kurumda her şeyi bildiğini düşünen, “bilmiyorum” demeyen, başkalarının önerilerini anlamak yerine direkt reddeden, her şeyi bir tek o deneyimlemiş gibi davranan, yeni fikirlere veya iş birliğine açık olmayan sadece kendi çözümlerinin en iyisi olduğuna inanan, dinlemekten çok konuşmaya meyilli olan çalışması zor birileri mutlaka vardır. Bu kişiler çoğunlukla ya yöneticidir ya da kurucudur. Her şeyi bildiğini düşünen biriyle çalışmak yorucudur. “Bilir kişi” tutumu kişisel bir sorundan ya da güven eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Böyle davranan kişilere kızmak yerine empatik yaklaşmak gerekmektedir. Her söylediklerini yapmak yerine “önerilerinizi dikkate alacağım, yardıma ihtiyacım olduğunda görüşlerinize başvuracağım” deyip teşekkür etmelidir.

Yöneticilerin ve kurucuların her şeyi bilme zorunluluğu yoktur. Ancak gelişime ve öğrenmeye açık olmaları gerekmektedir. Bilmedikleri konularda; “Bilmiyorum ama şu yolu mu denesek? Bir araştırma mı yapsak? Sizlerin konu hakkındaki önerileri nedir?” şeklindeki davranış modeliyle farklı görüşlere açık olduklarını göstermeleri daha uygundur. Bilmediğini söylemek, kabul etmek zayıflık değildir. Aksine dürüst davranmak daha çok takdir edilmekte ve güven vermektedir. Çok fazla şey bilmediğimizin farkına varmak ise bilgelik gerektirmektedir.

Her şeyi bilen kişilerle rahat çalışmak için tüm işlerde hazırlıklar eksiksiz yapılmalı, gerekli kontroller sağlanmalı ve bilgilerin doğrulundan emin olunmalıdır. Çünkü bu kişilerin işi beğenmemeleri, savunmaya geçmeleri, sabrı zorlayan bir üslupla konuşmaları görülen durumlardır. Kendilerini üstün görmekte, başkalarının görüşlerini küçümsemekte, onları dinlememekte ve işlerin nasıl yapılacağını anlatmayı çok sevmektedirler. Her şeyin en iyisini onlar bildiklerinden kimseye fırsat vermemektedirler.

Her durumda bu kişilerle yüzleşmekten korkmamalıdır. Eleştiri yaptıkları noktada ayrıntılarla ilgili sorular sormalıdır.  Doğru soruları sormak, kişilerin önünde tartışmaktan daha iyi olacaktır. Kaynaklarını öğrenmeli ya da yanlış olduğunu düşündükleri konu hakkında bilgi alınmalıdır. Kişi kendi fikirlerini veya çözümlerini onu destekleyecek araştırma ve gerçeklerle ortaya koymaktan kaçınmamalıdır. Çözümündeki tüm faydaları anlatmalıdır. Örneğin; “Önerdiğim çözümler gelir, kâr, verimlilik ve zaman gibi kurum dinamiklerine katkı sağlamasına rağmen, sizinkilerin de çok faydalı olabileceğini görüyorum” şeklinde bir konuşma yapılmalıdır. Buna rağmen zorlayan üsluplar karşısında özel bir görüşme talep ederek saygılı ve sakin bir şekilde, düzgün bir iletişimle, sorunu doğru tanımlayarak tarzın uygun olmadığı, kişileri karşı karşıya getirdiğine ilişkin uyarıda bulunmalıdır. Her ne kadar bu kişiler davranışlarını değiştirmeyecek olsa da önemli olan; yanlış tarzı durdurmak yönünde adım atmak, uzlaşma ortamı sağlamak, onlar gibi davranmamaktır.

Derin bir güvensizlik yaşadığı için kendini üstün gören, savunma mekanizması geliştiren ve onaylanmak isteyen kişilere zaman zaman iltifat etmek güven eksikliğini yenmelerine yardımcı olmaktadır. Dikkat çekmek isteyen bu kişilere Mark Twain’in “Ağzını kapalı tutup aptal görünmek, ağzını açıp tüm şüpheleri ortadan kaldırmaktan iyidir” sözündeki gibi davranmak ya da Sokrates’in “Ben bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözünü herkesin kendisi için hatırlaması yerinde olacaktır.

Belki de tek evrensel gerçek hepimizin “Hiçbir şey bilmediğidir.” Ne dersiniz?