Çok çalışıyoruz, çok yoğunuz da çok verimli miyiz?

Kiminle konuşsanız çok yoğun. İş çevrenizde telefonla ulaşamadığınız, e-postayla bilgi almak isteyip de alamadıklarınız var mı? Söz verip günlerce geri bildirim beklediğiniz insanlardan, “çok yoğunum” mazeretini dinleyecek eşikten uzaklaştınız mı? Son çare WhatsApp’tan yazıp, son görülme, mesajınızı gönderme ve yanıt gelme arasındaki zaman farkını görüp bir kere daha şaşırdınız mı? Hiç mi zamanı yok? 24 saat mi çalışıyor dedi mi hiç iç sesiniz? “Hep aklımdasın. İnan çok yoğunum, dönemedim sana, kusura bakma” ile ne zaman sonlanacak bu ikna çabalarımız?

Gerçekten özel hayatına kadar yansıyan yoğunluk içinde olanları bir kenara bırakarak “çok yoğunum” psikolojisine yakalananları ve bu yoğunluğa karşın işgücü verimliliğine bakalım istedim. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) 2017 verilerine göre Türkiye, 35 ülke içinde 1.832 saat yıllık çalışma süresi ile 11’inci sırada yer aldı. Yıllık çalışma saatleri en az olan üç ülke ise sırasıyla 1.371 saat ile Almanya, 1.419 saat ile Hollanda, 1.424 saat ile Norveç oldu. Üstelik bu kadar yoğun çalışmaya karşın verimlilik üretemediğimiz, yaştan alınan verimlilikte (bizde daha fazla genç olmasına rağmen) Almanya’nın gerisine düştüğümüz ortaya çıktı. Gördük ki, “çok yoğun” çalışmakla verimlilik artmıyormuş. Üstelik Almanya ile Fransa, mesai saatleri dışında işle ilgili alınan e-postalara sınırlama/yasak getirilmesine öncülük etti. Çalışanların “çevrimdışı kalma hakkı”nı korumaya çalışan iki ülke, fiziki olarak iş ortamından çıkmanın ancak işten ayrılamamanın psikolojik etkilerinin (stres, tükenmişlik, uyku sorunu, vb.) farkındalığı içinde hareket etti. Bizde bırakın mesai dışı e-posta almayı ya da telefonla aranmayı, WhatsApp üzerinden şirket içi sohbet grupları kurup, saat fark etmeksizin herkes birbirine online olarak iş buyurur duruma geldi. Mutlu personelin verimli, motivasyonu olmayan personelin verimsizleştiği göz ardı edildi.

Unify’ın (Ocak 2017) yaptırdığı araştırma “çalışan memnuniyetinin yüzde 83 oranında şirket başarısına etki ettiği”ni gösterdi. Demek ki, çalışma saatlerinden çok verimliği önemsemeli, Almanya gibi az çalışıp, çok verimli olmanın yollarına bakmalıyız. Ekonomide verimlilik artışına odaklanmalı, verimliliği daha çok gündemimize almalıyız. “Çok çalışan” değil “çok verimli” bir toplum haline gelebilirsek şirketimizi de, ekonomimizi de büyütmüş olacağız. Tıpkı Vodafone’un Aydın’ın Kasaplar Köyü’nde sürdürdüğü Akıllı Köy Projesi ile sağlanan verimlilik örneğindeki gibi. Doğa dostu iyi tarım teknolojileriyle yapılan kavun hasadında, 2016 yılında, sadece 2,5 ayda dönüm başına 10 ton kavun alınarak kavun üretiminde %150 verimlilik artışı sağlandı. Yakın zamanda da 5 dekarlık bir alanda yürütülen patates denemesinde hasat yapıldı. Patates denemesinde dekar başına 5 tona kadar ürün alınarak önemli bir başarıya imza atıldı. Bu modelin domino etkisiyle Anadolu’ya yayılarak Türkiye’deki tüm köy ve kırsal yerleşkelere ulaşması hedefleniyor. Bravo Vodafone… Tüm kurumlarımıza örnek olmasını temenni ediyorum.

Gelelim, “Çok yoğunum” diyerek geri bildirim sağlanan kişilerin aklından geçenlere…

  • Aramıyorsa, aramak istemediği için olabilir mi?
  • Auster’in “İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. İnsanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez” sözündeki gibi bir durum mu var?
  • Mazeret mi üretiyor?
  • Kendini önemli mi göstermeye çalışıyor?
  • Zaman yönetimi yapamıyor mu? Çok şey yapmaya çalışıp hiçbir şey yapamayanlardan mı?
  • İşten başını kaldıramıyorken işi düştüğünde aramaya nasıl zaman buluyor?
  • Her şeye vakit ayırıyor da geri çevirmek istediği durumlar için mi bu cümleyi kuruyor?
  • Gerçekten çok mu yoğun? Yoksa elinden düşürmediği telefonla şirketi mi kurtarmaya çalışıyor?
  • Sorumluluktan mı kaçmaya çalışıyor?

Soruları çoğaltabiliriz ancak işimiz sevdiklerimizle, kendimizle, hobilerimizle geçireceğimiz zamanın tamamını çalıyorsa, bunda bir terslik var demektir. Sevdiklerimize işten arta kalan zamanımızı ayırmamalı, iş ve özel hayatımızı birbirine karıştırmamalıyız. Bir gün yoğunluğumuz geçtiğinde yanımızda kalacak dostlar bırakmalıyız ne dersiniz?