Marka itibarını sağlamak sadece kurumsal iletişimin işi midir?

Marka itibarını sağlamak sadece kurumsal iletişimin işi midir? CEO’lar, üst düzey yöneticiler itibar yönetiminin bir parçası değil midir? Örneğin; bir CEO işinden çok özel hayatıyla basında haber oluyor, iş ve özel hayat dengesini tutturamıyor, çalışanları arasında özel hayatıyla daha fazla konuşuluyorsa güven ve saygı değerlerini kaybetmeye başlıyor. Etrafına ilham vermesi, davranışlarıyla örnek olması beklenen yöneticinin dedikodu mekanizmasını işletecek adımlardan sakınması, etik değerlere uyumsuzluk göstermemesi gerekiyor.

Kurum itibarının yarısını CEO oluşturduğuna göre kurum dışı etkileşime de önem vermesi, medyanın ilgisini çekecek bir iletişimi gözetmesi bekleniyor. Oysa Türkiye’de basına röportaj veremeyen, basın toplantısında konuşma metni hazırlandığı halde doğaçlama yapacağım diye konuyu toparlayamayan, topluluk önünde sunum yapamayan, beden dilini kullanamayan, pozitif iletişimi esas alamayan, kural tanımayan, eksiklerini görmeyip kendini beğenmeyi sürdüren, kurumsal iletişimin uyarılarını önemsemeyen, kendisine sosyal medya stratejisi geliştiremeyen, vb. CEO profillerini gözlemliyor, kitle iletişim araçları üzerinden takip ediyoruz…

Kurum itibarının en önemli temsilcisi olan CEO, kurumsal itibarın yönetilebilir bir disiplin olduğu algısıyla kurumsal iletişimcisiyle işbirliğini sürdürmeli. İtibarı oluşturmak çok uzun yıllar alırken yitirmek “an” meselesi… Çok hassas ve kırılgan bir zırh olan kurumsal itibarın zedelenmemesi için CEO’ların iş ortakları, çalışanlar ve sosyal paydaşlar nezdinde bir “itibar unsuru” olduklarını her an hatırlamaları ve buna göre davranmaları gerekiyor.