Halkla İlişkiler kendi halkla ilişkilerini yapamıyor mu?

Türkiye’de iyi giyinen, ağzı laf yapabilen, prezentabl herkesin halkla ilişkiler yapabileceği yönünde bir algı var. Gazetelerdeki iş ilanlarında “telefonlara bakacak, fiziği düzgün, halkla ilişkilerci bayan aranıyor” yazıyor ya da halkla ilişkiler görevlisi aradığını ilan eden firma, aslında çağrı merkezine sürekli arama yapabilecek birisini arıyor. Satış elemanı, pazarlama sorumlusu arayan da işe halkla ilişkiler kılıfı uyduruyor. Mağaza müdürlüğü yapıp kendisine halkla ilişkiler yaptım diyen de çıkıyor. Kimin yapılması sıkıcı bulunan, istihdamı zor bir işi varsa halkla ilişkiler kurtarıcı bir ifade olarak imdada yetişiyor. Bu durumda akıllara şu sorular geliyor: halkla ilişkiler, kendi halkla ilişkilerini yapamıyor mu? Mesleğin bir kimliği yok mu? Fransızcası relations publiques, yani “halklarla ilişkiler” olan meslek, Türkçe karşılığı nedeniyle yanlış mı anlaşılıyor? Adında geçen halk ve ilişki kelimelerinden dolayı herkes halkla ilişkileri çok iyi bildiğini mi sanıyor? Günümüzde ABD’de ve İngiltere’de halkla ilişkilerin önemli bir yere ve etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Zira halkla ilişkiler terimini ilk kullanan da Amerika Birleşik Devletleri üçüncü Başkanı Thomas Jefferson. Ivy Lee ve Edward Bernays ile de halkla ilişkiler tekniklerinin kullanıldığı bir dönem başladı. Bizde ise 1920’de kurulan Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra, 1961 yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde yer alan “Yayın ve Temsil Şubesi” ile tarihteki yerini aldı. Daha sonra oluşturulan Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi ve çeşitli bakanlıkların Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlıkları ya da Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirlikleri yine 1960 yılı sonrasındaki düzenlemeler kapsamında ortaya çıktı.

Geçmişten bugüne bir yığın tanımı yapılan ancak hiçbir tanımı anlaşılmayan halkla ilişkiler; toplum mühendisliğinin, kamuoyu oluşturmanın, algıyı yönetebilmenin, kurum ve hedef kitle arasındaki stratejik ilişkinin, tanıtım politikalarının belirlenmesinin, itibarın, vb. özüdür. Bilgisizlik, ne çaresizliktir ne de imkansızlık… Oysa bizde bilgisizlik, yanlış bildiğini pekiştirmek, doğrusunu araştırmamaktır. Bu değerli mesleğin hak ettiği itibarı görmesi, herkesin halkla ilişkiler yapabileceği düşüncesinden kurtulması temennisiyle…